23 Aralık 2008 Salı

HAMSİ

BALIKLARIN KRALI
Sivas'lı bir arkadaşım bir sohbet sırasında "balıklar 3'e ayrılır;Tatlısu balıkları,tuzlusu(deniz)balıkları ve Hamsi" demişti. Gerçekten Hamsi özellikle biz Karadenizliler için bu tanıma uyan bir balıktır.Hatta Hamsi ve diğerleri diye tasnif etsek dahada iyi anlatırız hamsiyle olan muhabbetimizi.Burada hamsi ile ilgili bir kaç bilimsel bilgi aktaracağım.Hamsi 3-4 yaşına kadar yaşayabilen 1 yaşında döl veren göçmen bir balıktır.Göçmen olması önemlidir çünkü onu bu yüzden belli zamanlarda yiyebiliyoruz.Göçmen olduğuna görearada bir yerlerde ikamet etmesi gerekir.Karadeniz'de bu yer Odessa körfezidir.Tuna ,Dinyeper ve Dinyester gibi büyük ırmakların aktığı bu körfez Ukrayna açıklarında kalır.Eylül ayının ortalarına doğru bu körfezin Romanya sınırına yakın kısmında toplanmaya başlar.Eylül sonuna doğru partiler halinde sahil şeridini takip etmek suretiyle güneye doğru göçe başlar.Aslında Of açıklarından geçerek Batumu ziyaret ederek geri dönmek muradındadır.Her partide 15-20 ton kadar hamsi olup,2-3 gün arayla yola çıkarlar.Günde yaklaşık 25 km yol alırlar.Romanya,Bulgaristan derken Türkiye sularında yol alırken avlanmaz.Çünkü deniz suyu hala sıcaktır ve derinden ilerler.Zonguldak-Sinop açıklarına vardığında deniz suyu sıcaklığı artık mevsiminde ilerlemesiyle 12-13 derecenin altına düştüğünden av vermeye başlar.Diğer bir ifade ile dağınık olan hamsiler kümeleşmeye başlar ve balıkçı sonarlarında görülmeye başlarlar.Artık Sinop'tan sonra hızını yavaşlatan hamsi çok soğuk dönemlerde Longoz denilen çukurlara,kanallara iner.Geceleri,rüzgarsız ve dalgasız havalarda su yüzeyine yaklaşan hamsi,gündüzleri dalgalı ve rüzgarlı havalarda derinlere iner.Bu şekilde Karadenizli avcıların elinden kurtulan hamsi Şubat ayı ortalarına doğru yaklaşık olarak vardığı Hopa açıklarından geri dönmeyebaşlar.Mart sonu-Nisan ayı ortasında Sinop'a varan hamsiartık eski geldiği yolu takip etmeden direk Kırım yarımadasına doğru ilerler.Ancak %5-10 arası bir kısmı geride kalır.%10-15 lik kısmı bazı yıllar Hopa dan Batum'a geçer ve oradan Kırım'a ilerler.
Tabi buraya kadar anlatılan Karadeniz Hamsisi(Engraulis encrasicolus ponticus)dir.Bu hamsininde iki formu olduğu; doğu karadenizde yaygın olan(Engraulis encrasicolus ponticus orientalis);batı formu-Marmara ve Batı Karadenizde yaygındır- ise(Engraulis encrasicolus ponticus occidentalis) diye anıldığı yolunda görüşler olsada böyle bir ayırım olmadığıda söylenmiştir.Karadenizin kuzeyinde ise Azak Hamsisi diye bir başka bir türde vardır.Bu tür normalde diğerinin tersi bir göçle Sokum (Gürcistan) civarına varıp geri döner.Eğer Karadenize Kuzeyden akan nehirler çokk soğuk su getirirlerse bazen bizim sularımıza kadar inerler.
Tabi bu bilgilerden (hamsi ile ilgili) soframıza gelmeden ne badireler atlattığını lakin nihayetinde gezegenin en vahşi! canlısı olan insanoğlunun elinden kurtulamadığını anladınız.İnsanlar hamsi yola çıkmadan zaten ne zaman geleceğini bildiklerinden her türlü avantağını kullanarak onu enselemektedirler.
şüphesiz insan oğlu için hak ve helal olan bu besini tüketirken diğer tüm nimetlerde olduğu gibi israftan kaçalım ve şükrümüzü eda edelim .Mesela Süleyman abi israf olmasın diye kılçıklarıyla hamsiyi yutmak suretiyle gereken hassasiyeti göstermektedir..
Birazda pratik bilgiler verelim.
Hamsi Geniş ağızlı, kılçıklı, küçük yapılı ince uzun, büyükleri 15-20 santimetre uzunluğunda, bir balıktır. Ağzı gözlerin kenarlarına kadar uzanır. Sırt tarafı yeşil, mavi, yan ve karın tarafları parlak gümüşi renktedir. Vücudunu ince, parlak renkli pullar kaplamıştır. Hamsinin rengi, ölünce mavileşir. Bayat hamsilerde renk siyaha kaçar. Izgarası ve tavası yapılır. Küçük hamsiler kılçıklarıyla yenebilir. Hamsi, tuzlanır, fıçılara konup saklanır. Tuzlu hamsiler zaman uzadıkça lezzetlenir. Temmuz ve ağustos aylarında yakalanan iri hamsilerin tuzlamasına "Ançuez" denir. Hamsi tuzlamasının aksine ançuez tazeyken yenmelidir.
Ve bir tarif:
Hamsi Çırıhtası
(Hapçözüm=Neşeli Yemek)
Malzeme
13 tane tuzlu hamsi,
1 bağ pazı,
1 su bardağı mısır unu,
1 tane domates,
3 tane ç.biber,
1 tane yumurta,
1/2 su bardağı buğday unu,
Yarım bağ taze soğan,
1 tatlı kaşığı nane.

Hazırlanışı
Pazı ve taze soğan yıkanıp ince ince doğrandıktan sonra suyu sıkılarak bir kaba alınır. Diğer tarafta domates, biber ince ince doğranıp harca katılır. Hamsiler kılçığından ayrılıp yıkanır küçük küçük doğranıp o da harca katılır. En sonunda yumurta ve unlar katılıp yarım bardak suyla birbirlerine karışacak şekilde elle yoğrulur. Tavaya sıvıyağ konulur, yağ ısınınca malzemenin yarısı tavaya konulup arkalı önlü orta ateşte kızartılır.

Öneriler: Yavaş yavaş kızartınız. İçi çiğ kalmasın, kızartırken yağ ilave etmeniz gerekebilir. Sıcak servis yapılır.


kAYNAK:AV ARAÇLARI VE AVLAMA TEKNOLOJİSİ M.SALİH ÇELİKKALE,,E.DÜZGÜNEŞ,A.FERİT CANDEĞER

15 Aralık 2008 Pazartesi

VERİLMİŞ SADAKALARI VARMIŞ

Bayramda Kartalkaya'da Ömer,Cemil ve Mustafa nın içinde bulunduğu Orhan abimin efsane ve emektar arabası Landcruiser feci bir kazayla parçalandı.kazanın gündeme geç yansıtılarak panik olmaması hedeflendiğinden elimize yeni ulaşan fotoğrafları ancak şimdi yayınlıyoruz Kazayı yaralanmadan ufak sıyrıklarla atlatan yeğenlerimize geçmiş olsun diyoruz



YALNIZ KURT 'TAN MESAJ VAR

Bayram,tebrik,teşekkür,geçmiş olsun,eleştiri ve yorum...

Tüm asimgunaydin.com ziyaretçilerinin ve ezeli rakibimizin Kurban bayramını tebrik eder,bir sürü işinin gücünün arasında hiç üşenmeden hemde gayet kıyak şekilde, bu web sitesinin emektar uğraşıcısı,lokomotifi,müthiş yorumcusu ve fotoğrafcısı Asım Abime ve yandaşlarına(web yardımcıları)teşekkür eder ,"verilmiş sadakaları varmış" dedirtecek şekilde bir kaza atlatan rakip takım oyuncuları aynı zamanda yeğenlerim Cemil,Ömer ve Mustafa'ya geçmiş olsun der,takım arkadaşları zevk-ü sefa için kayak merkezlerinde fink atarken ve arabayla snowboard yaparken maç oynayamayacak hale geldiği halde haberi olmayan ve bizi bir önceki mağlubiyetten dolayı maçı tehir ettiğimizi zanneden,elinde bonservisi takım takım dolaşan Mesut yeğenimi eleştirir,her ne olursa olsun büyüklere saygı küçüklere sevgi düsturuyla, sadece futbol ve yenmek-yenilmek değil özde muhabbeti sağlayabilmek amacıyla maçlardaki devamlılığı bekler,ciddiyetimizi muhafaza edelim der,sitemize sahip çıkalım diye küçük bir yorumda bulunurum.Bir nefeste yorum buna derler...
yorumcu:nimet istanbuL

13 Aralık 2008 Cumartesi

BAYRAM DEYİNCE!


İki büyük dini bayramımızdan biri olan Kurban Bayramını geride bıraktık.Ramazan Bayramının aksine Kurban Bayramı çok daha zorlu geçer.Adı Bayram olduğuna bakmayın maddi ve manevi bir maşekkatle hazırlanır müslümanlar bu bayrama.Türlü meşakketlerle bayram namazının ardından genellikle kurban kesilir erkenden.İlk gün bu kesim telaşı ve mesaisinin ardından ikindiden sonra bayram ziyaretleri başlar.Bütün bunllar eskidendi galiba.Ancak günümüzde büyük kentlerde olduğu gibi İstanbul'da da insanlar "kurban kesmek" yerine yeni metodlar icat ettiler.Artık "kurban kestirmek" deyimini kurban kesmek yerine kullanır olduk.Bir telefonla bellediğimiz birine kurbanımı kes;Falanca kişi adına vekalet verdim falan diyoruz.Bayram ziyaretleri azalıp yerini önce telefonlaşma sonrada mesajlaşma aldı.İnanılmaz bir şekilde amacının dışına çıkan bir ibadet oldu bence.Bencesi fazla her kimle konuşsam hemen hemen aynı fikirde.Şimdiki Kurban Bayramları öncelikle tatille eşdeğer oldu.Birde çocuklariçineğlence imkanı.Onların dışında bayramı yaşayan yok gibi.
Bu böyle devam edip gidecek bir şeyler yapılmazsa.Belki ilk bayramda yeni bir sistem geliştirmeli.Daha doğrusu eskiye dönmeli.Modern çağın getirdiği imkanları,kolaylıkları eski bayram güzelliklerine katmalı,çeşnisi yapmalı.Mesala Ramazan ayında aile çerçevesinde etkinlikler düzenlenmeli.Bireysel değil daha geniş düşünmeli.Büyükler hak ettikleri şekilde ağırlanmalı küçüklerin gönlü hoş tutulmalı.Kurban bayramının manevi ortamı hep birlikte yaşanmalı.Kurban keserken başında bulunulmalı.Bayram namazı beraber kılınmalı.Bayramlaşma bir yerde olmalı.
Çokımu zor bunlar, değil elbette.Biraz sorumluluk duymak,bireysel zevklerimizden uzaklaşıp ortak bir bilinçle hareket etmekle kolayca olur bunlar.Ayıp telefonla kurban kestirmek,mesajla bayramlaşmak,bayram değil tatil geliyor diye sevinmek..
Yıllar sonra şimdinin çocukları "bizim zamanımızın bayramlarında..." diye başlayıp kendi çocuklarına güzellikler anlatabilsinler.Bizleride hayırla yad edebilsinler..

Bu iki fotoğrafla bayramdaki hal ve ahvalimizi yansıtmış olalım bu arada...
sevgi ve saygılarımla...

3 Aralık 2008 Çarşamba

TRABZON NEREYE KOŞUYOR..

YENİ SEZONDA TRABZONSPOR GERÇEKLERİ
Yeni sezona rekor sayıda transferle giren Trabzonsporumuzun neler yapacağı en çok merak edilen konuydu şüphesiz.Trabzonspor taraftarı kadar tüm gerçek sporseverler ve spor kamuoyu bu merağı taşımaktaydı.Daha sezon başlar başlamaz antrenmanlara olan büyük ilgi ve takıma olan destek taraftarın bu transferleri benimsediği ve umutlu olduğunu açıkça belli etmişti.Peşinen verilen bu destek maçlar başlayınca artarak sürdü.Yavaş yavaş şekillenen kadro yerini heyecanlı bir beklentiye bıraktı.Bu arada çok şeyler yazıldı,söylendi.Nihayet gerçek test olacak ligle beraber yarış başladı.Artık Trabzon vitrine çıkmıştı.Oynanan 15 maç sonrasında gelinen noktada takım lider olduğu süper ligde
Sonuçlar açısından beklentilerin üzerinde başarı sağlamışsa da oynadığı oyunla kafalarda hala pek çok soru işareti uyandırmaktadır.Fortis kupasında alınan 2 mağlubiyet sonrası erken havlu atılmış (bir mucize olmazsa) takım tek hedef olarak süperlig şampiyonluğunu kovalar hale gelmiştir.

Bütün bu süreçte benim değinmek istediğim şey Trabzonspor un bu sezonki oyun performansını yorumlayarak geleceğe dair bir projeksiyon yapmaktır.Takımın kadrosu aslında bakıldığında yetenekli oyuncularla takviye edilmiş zenginleşmiş gözükmektedir.Ancak bazı mevkilerde oyuncu çokluğu ve zenginliği yaşanırken bazı mevkilerde oyuncu kalitesi ve eksikliği söz konusudur.Bu durum geçtiğimiz 10 yıl boyunca Trabzonsporun en büyük handikabı olmuştur.Yani balansı bozuk bir kadro yapısı hala en büyük sorun olarak göze çarpmaktadır.Forvet özellikli Sol kanat oyuncusu ,sol ortaya bir oyuncu gerektiği herkes tarafından dillendirilmekte olan benimde mutlaka katıldığım bir tespittir.Orta sahada oyun kurucu pozisyonda oynayabilecek forvete etkili paslar atabilecek bir oyuncu varlığı takımın gücüne güç katacaktır.Bunlar herkesin hem fikir olduğu görüşlerdir.Ancak bu transferlerin yapılması ve aranan isimler bulunsa bile uyum sorunu olabileceği unutulmamalıdır. Benim beklentim yada teklifim ise bu transferlerin olmayacağını varsayarak mevcut kadronun daha iyi oynatılabileceğine dairdir.Takımın oynadığı maçlarda en büyük sorun takımın formudur.Aynı maç içerisinde takım hem çok iyi hem çok kötü oynamakta inişli çıkışlı bu takım performansı şaşırtıcı olmaktadır.Oyuncuların performansıda aynı şekilde inişli çıkışlı seyrettiğinden kimin takımın vazgeçilmezi olduğu-olacağı bile belli değildir.Tartışmasız banko adam diyebileceğimiz adam yok gibidir.Mesela takımda devamlı oynayan oyunculardan Song,Gökhan,Umut,Cale,Selçuk takımın istikrarlı forma giyen adamları olmalarına rağmen son derece etkisiz oynadıkları maçlar az değildir.Egemen,Hüseyin,Serkan oynamaya başladıktan sonra Kaleci Silyva bence bu sezonun en başarılı ve yararlı olan adamları olmuştur.Colman ise maçtan maça olduğu gibi maç içinde en çok iniş-çıkış gösteren oyuncu olmuştur.Ancak yeteneği ile bu takımda umut veren biraz daha toparlanmış bir takımın içerisinde yıldız adayı gördüğüm ilk isimdir bence.Ersun Yanal’ın takım tertibindeki en büyük hatası Gökhan-Umut ikilisinde ısrar etmesi gözükmekle beraber haklı olduğu önemli bir nokta var.Bu takım yeni oyunculardan kurulduğundan bir iskelet teşkil edip onda ısrar etmesi her şeye rağmen yüzde yüz gereklilikdir.Yoksa belki birkaç maçı kurtarabilir yeni varyasyonlar çıkabilir bu takımdan ama bahsedilen şampiyonluk “süreci” bir daha geri gelmemek üzere yok edilebilir.İstikrarlı kadro ısrarında evet ama Oyuna müdahalelerde istikrarlı (!) yanlışlara hayır demek zorundayım.Göz göre göre oyundan düştüğümüz bir çok maça geç müdahale etmekle Ersun Hocanın Yeni oluşan kadronun bu çok yönlü sorunları arasında küçük zaman dilimlerine sıkışmış ama büyük kazanım veya kayıplara sebeb olan bu ayrıntıda yani elindeki silahları iyi kullanma becerisinde henüz katkısını pek göremedim.Yattara ya yaklaşımı ise gerçekten onu zorlayan bir konu olsada ondan maksimum verimi alma çabasını desteklememek mümkün değil.Yattara sadece bu takımın değil bu ligin yıldızıdır bence.
Kulübede ise iki isim bu takımı forse edebilecek kapasitedir.Ceyhun ve İsaac ilk 11 için bile düşünülebilecekken doğru dürüst forma şansı bulamamışlardır.Barış Memiş ise ne yapıp edilip bu kadroda seneye ilk 11 de oynayacak hale getirilmelidir.İddiasız Fortis Kupası maçları ve arada yapılacak hazırlık maçlarında bu isimler kadronun eşiğinde yeralmalılar bence.Bazı yorumlara göre takım Umut-Gökhan ikilisi yerine tek santroforlu oynamalı.Aslında bu seçenek takımın içinde denenebilecek en güçlü alternatif olmakla beraber zirvede kıran kırana geçen mücadele esnasında ne derece mantıklıdır iyi hesaplanmalıdır.Esun Yenalın takımı fizik kondüsyon olarak diri tutması,takımın içindeki 1-2 oyuncu hariç fairplay anlayışının hakim olması,üstün mücadele azmi takımın en büyük artıları olarak ligin zirvesini tutmasını sağlamıştır.Beşiktaş maçındaki kontrollü oyunla alınan beraberlik,kaybedilen GS maçındaki hatalı kadro tercihi,Sivas ve Kayseri maçlarındaki hakem hataları ve şanssızlık sonucu yitirilen puanlar takımın Konya ve İBB maçlarında olumsuz futbola rağmen elde ettiği galibiyetler bir denge unsuru olarak puan durumundaki yerimizi belirlemiştir.
Tam burada birazda somut bir şey olsun benim ideal kadromu yazayım:Kalede Tony- Serkan-Song-Egemen-Cale Ceyhun-Hüseyin(Selçuk)-Colman-Barış-Yattara Umut veya Gökhan...
Son olarak dikkatimi çeken şey Kayseri maçında seyircilerin ve rakip oyuncuların takımıza olan aşırı nefreti oldu.Geçmişte Rizespor ve Samsunsporun bölgesel olarak Karadenizi temsil eder gözüken-gösterilen Trabzonspora karşı anlamsız hırsı çekememezliği;zaman zaman ligde çıkış yapan Anadolu takımlarının(Kocaeli,Antep,Kayseri,Sivas,Bursa gibi) Trabzonspor'un yerine kendini yerleştirmesi bu takımların ileride yaşadıkları unutulmalıdır. Evet lider takımı yenmek arzusu her takımı ateşler ama yediğimiz küfürlerin sahiplerine sağladığı hiçbirşey olmaz.Eski dost Kayserispor bu ülkede gördüğüm en beyefendi teknik adamlardan olan Tolunay Kafkas haricinde bu maçtan malesef yüzünün karasıyla çıkmıştır.Genede eski dost düşman olmaz deyip buraya takılmayalım der Trabzonsporumuzun yeni başarılarının beklentisiyle saygılar sunarım.

25 Kasım 2008 Salı

TAŞHAN LİSESİ ESKİ MEZUNLARI

ÖYLE BİR GEÇER ZAMAN Kİ...DEDİĞİM AYNIYLE VAKİ!
Cumapazarıİlkokulu o zamanki adıyla Araköy İlkokulundan 30.06.1977 tarihinde mezun oldum.22.09.1977 tarihinde Taşhan ortaokuluna kaydımı yaptırdım.Marangoz atölyesinden okula çevrilmiş viran yapının(köprüyü geçince sağdaki bina) zor fiziki koşullarında başladığım ortaokulu 5.06.1980 yılında bitirdim.Daha sonra aynı okulun yeni açılan lise kısmına kaydoldum.Ben lise birinci sınıftayken o yıl lise ilk mezunlarını verecekti.Aynı anda şimdiki lisenin yapımı başlamıştı.Lise 1 bittiğinde o dönem inanılmaz boyutlarda memleketimizde yaşanan büyük kentlere göç benim içinde gerçekleşti.Ailemle İstanbula göçüp liseyi orada bitirdim.İnanılmayacak gibi ama çok daha süper şartlara sahip yeni okulumu değil hala Taşhan Ortaokulunun o ortamını daha çok özlemle anıyorum.Memleketin ve bölgemizin zor şartlarına rağmen olağanüstü güzel anılarla geçen o günleri unutturmayan ana unsur ise şüphesiz arkadaşlarımız-arkadaşlıklarımızdır..O yıllardan derlediğim bazı fotoğrafları aşağıda sizlerle paylaşacağım.Zaman zaman anılarımı da yazmayı düşünüyorum.Şimdilik sizlerle elimde bulunan bazı arkadaşların resimleri paylaşmak istiyorum.Hala görüştüğünüz kimseler varsa zamanın insanları ne hale getirdiğini sizde göreceksiniz..(NOT:ADINIZI VE OKUL NUMARANIZI YAZARSANIZ BELKİ SİZİNDE FOTOĞRAFINIZ BULUNUR)

.Saygılarımla








































Devamı gelecek...

10 Kasım 2008 Pazartesi

Çanakkale Gezimizden Notlar

Bir kez daha gittiğimiz çanakkale'de yine hüzünlendik.Yine içimizde ta derinlere işlemiş o acıyı hissettik.İki taraftan Ölen binlerce insan nedeniyle insanlığımızdan utandık;şehitlerimizle Türk ve Müslüman olmamızın buruk gurunu yaşadık.Onlarıhayırla yad ettik.
KİLİTBAHİR SAHİLİ

Koca SEYİT ÇAVUŞ anıtı


Yenilenen Büyük Anıt gerçekten güzel olmuş.Bir sonbahar akşamı batan güneşin aydınlattığı anıt şehitlerimizi her daim hatırlatmak için olanca heybetiyle boğaza hakim tepede dikiliyor.

ÇANAKKALE ANITI


Yüce Allah bu anıtın konusu olan büyük Türk Milletini sonsuza dek korusun.

Büyük anıtın önünde bulunan ve Savaşı anlatan temsili anıt


ÇANAKKALE'DEN KİLİTBAHİR'E ARABALI VAPURLA GEÇİŞ

SERDAR,MURAT ve AYDIN ÇANAKKALE BOĞAZINI GEÇERKEN GEMİDE



EKŞİDERE DAĞ ILICASINDA KAHVALTI

AHH ÇANAKKALE AH!

Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy

5 Kasım 2008 Çarşamba

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ ECZACILIK FAKÜLTESİ 1988 MEZUNLARI

İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi 1988 mezunları olarak aradan 20 yıl geçmesine rağmen doğru dürüstbir araya gelemedik.Buraya bazı arkadaşların fotoğraflarını koydum.Devamı olacak.Belki yeniden bir araya gelmemize ve görüşmemize vesile olur.Şimdiden tüm arkadaşlara selam olsun.

şakir çevikelli zafer ilgün ŞEMSETTİN USTA   PERVİN DENERİ haldun özkaya HAYAT ÖZTÜRK HAKAN ERBAY 

ahmet nihat uslu


 MELİHA ÖZEN




asım günaydın

 SIDIKA ERTÜRK

emre çamköy

derya tezbaşaran

ARET SÜRMEYAN

Nurşen Tüfekçi

mücella özgürce

GÜRSEL DURMAZ

begüm kılıç

LEVENT YALÇIN

faruk erdoğan

OSMAN NURİ TÜYSÜZ