25 Kasım 2008 Salı

TAŞHAN LİSESİ ESKİ MEZUNLARI

ÖYLE BİR GEÇER ZAMAN Kİ...DEDİĞİM AYNIYLE VAKİ!
Cumapazarıİlkokulu o zamanki adıyla Araköy İlkokulundan 30.06.1977 tarihinde mezun oldum.22.09.1977 tarihinde Taşhan ortaokuluna kaydımı yaptırdım.Marangoz atölyesinden okula çevrilmiş viran yapının(köprüyü geçince sağdaki bina) zor fiziki koşullarında başladığım ortaokulu 5.06.1980 yılında bitirdim.Daha sonra aynı okulun yeni açılan lise kısmına kaydoldum.Ben lise birinci sınıftayken o yıl lise ilk mezunlarını verecekti.Aynı anda şimdiki lisenin yapımı başlamıştı.Lise 1 bittiğinde o dönem inanılmaz boyutlarda memleketimizde yaşanan büyük kentlere göç benim içinde gerçekleşti.Ailemle İstanbula göçüp liseyi orada bitirdim.İnanılmayacak gibi ama çok daha süper şartlara sahip yeni okulumu değil hala Taşhan Ortaokulunun o ortamını daha çok özlemle anıyorum.Memleketin ve bölgemizin zor şartlarına rağmen olağanüstü güzel anılarla geçen o günleri unutturmayan ana unsur ise şüphesiz arkadaşlarımız-arkadaşlıklarımızdır..O yıllardan derlediğim bazı fotoğrafları aşağıda sizlerle paylaşacağım.Zaman zaman anılarımı da yazmayı düşünüyorum.Şimdilik sizlerle elimde bulunan bazı arkadaşların resimleri paylaşmak istiyorum.Hala görüştüğünüz kimseler varsa zamanın insanları ne hale getirdiğini sizde göreceksiniz..(NOT:ADINIZI VE OKUL NUMARANIZI YAZARSANIZ BELKİ SİZİNDE FOTOĞRAFINIZ BULUNUR)

.Saygılarımla








































Devamı gelecek...

10 Kasım 2008 Pazartesi

Çanakkale Gezimizden Notlar

Bir kez daha gittiğimiz çanakkale'de yine hüzünlendik.Yine içimizde ta derinlere işlemiş o acıyı hissettik.İki taraftan Ölen binlerce insan nedeniyle insanlığımızdan utandık;şehitlerimizle Türk ve Müslüman olmamızın buruk gurunu yaşadık.Onlarıhayırla yad ettik.
KİLİTBAHİR SAHİLİ

Koca SEYİT ÇAVUŞ anıtı


Yenilenen Büyük Anıt gerçekten güzel olmuş.Bir sonbahar akşamı batan güneşin aydınlattığı anıt şehitlerimizi her daim hatırlatmak için olanca heybetiyle boğaza hakim tepede dikiliyor.

ÇANAKKALE ANITI


Yüce Allah bu anıtın konusu olan büyük Türk Milletini sonsuza dek korusun.

Büyük anıtın önünde bulunan ve Savaşı anlatan temsili anıt


ÇANAKKALE'DEN KİLİTBAHİR'E ARABALI VAPURLA GEÇİŞ

SERDAR,MURAT ve AYDIN ÇANAKKALE BOĞAZINI GEÇERKEN GEMİDE



EKŞİDERE DAĞ ILICASINDA KAHVALTI

AHH ÇANAKKALE AH!

Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy

5 Kasım 2008 Çarşamba

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ ECZACILIK FAKÜLTESİ 1988 MEZUNLARI

İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi 1988 mezunları olarak aradan 20 yıl geçmesine rağmen doğru dürüstbir araya gelemedik.Buraya bazı arkadaşların fotoğraflarını koydum.Devamı olacak.Belki yeniden bir araya gelmemize ve görüşmemize vesile olur.Şimdiden tüm arkadaşlara selam olsun.

şakir çevikelli zafer ilgün ŞEMSETTİN USTA   PERVİN DENERİ haldun özkaya HAYAT ÖZTÜRK HAKAN ERBAY 

ahmet nihat uslu


 MELİHA ÖZEN




asım günaydın

 SIDIKA ERTÜRK

emre çamköy

derya tezbaşaran

ARET SÜRMEYAN

Nurşen Tüfekçi

mücella özgürce

GÜRSEL DURMAZ

begüm kılıç

LEVENT YALÇIN

faruk erdoğan

OSMAN NURİ TÜYSÜZ